24 Temmuz 2012 Salı

İncelikli Hüzün

Sahiden adıyla müsemma, sonbaharda izlenesi bir filmmiş "Sonbahar". Ben bu yaz günü izledim, hala da gözümün önünde Hemşin manzaraları, Karadeniz'in gri pusu, kulağımda Ayşenur Kolivar'ın feryadı Da İm Yusuf Orti. Filmi başka herhangi bir Türk filmine referans vererek veya benzeterek anlatmaya çalışmak büyük haksızlık olur. Bence ortaya çıkan çok özgün bir iş çünkü. Tıpkı film boyunca izlediğimiz Karadeniz manzaraları, az konuşup çok şey söyleyen Karadeniz Kadınları gibi bir film. Çok konuşkan değil; mesaj verme kaygısından, büyük laflar etmekten kaçınmış. Sustuğu kadar da çok şey söylüyor ama; yenilir yutulur şeyler de değil söyledikleri. Yusuf'un sessizliği insanın boğazına yerleşiyor. Çağan Irmak filmleri hüngür şakır ağlamaksa Sonbahar ağlayamamak. Boğazında anlatamadığın, ağlayamadığın bir yumru. Uzun uzadıya anlatmak filmin zarafetine, eylemlerin en büyüğü olan eylemsizliğine ihanet gibi geldiğinden çok fazla yazıp çizmek istemiyorum. Ben konuşmayayım. Çok sevdiğim Ayşenur Kolivar dağlayarak yıkasın içinizi...






23 Temmuz 2012 Pazartesi

Modernizmin Postu Trans

"...Bu bir form; bizim bütün sanat ve kültür alemine yayılmış trans-seksüellik, travestilik formumuz. Fikrin, sanatın içi boş göstergelerinin boydan boya kat ettiği sanat, kendi tarzında trans-seksüeldir."
  
-Jean Baudrillard , Sanat Komplosu'ndan

Bu alıntıyı çağrıştıran şey geçen gün gördüğüm bir video. İçinde yaşadığımız popüler kültür paradigmasının trans niteliğini çok net gösteren. Olay aslında elde edilen gelirle yardım yapılmasıyla olumlu bir niteliğe bürünen "Benzemez Kimse Sana" adlı yarışma programında geçiyor. Uğur Arslan adlı, Müge Anlı ile sabah programı yapan yarışmacının o hafta taklidini yapacağı ünlü Ahmet Kaya. Ahmet Kaya'yı badem gözlü mertebesine yükseltmişliğim, ilahlaştırmışlığım yoktur. İlişkim rakı sofrasında toplu şarkı söylenirken bazı şarkıları söylenince eşlik etmekten ibarettir. Dolayısıyla bu taklidi görmenin bende yarattığı tepki duygusal bir rererö olmadı; ama duruma bakınca bir garabet var. Adam sahneye çıktığında, arkada Ahmet Kaya fotoğrafları döndüğünde seyircide büyük alkış kopuyor. Bu ikiyüzlülük insanların vicdanını temize çekme çabası olsa gerek. Şu ara moda olan 12 Eylül'le, 28 Şubat'la hesaplaşma durumlarının da bir nevi günah çıkarma olması gibi. O dönem "komünizm geliyormuş tehlikeli bu anarşikler" diyenlerin bugün timsah gözyaşları dökmesinin samimiyetsizliği gibi. 10 yıl önce "Ahmet Kaya bölücüdür, Kürtçe diye bir dil yoktur kart kurt'tan gelmiş o" diyenleri aynı insanlar alkışlıyordu. İşin garibi söz konusu olan bir değişim de değil aslında. O alkışlayan adamlar programdan bir saat sonra Facebook'ta şovenist nitelikte milliyetçi paylaşımlarda bulunuyor, şehit haberlerinde ağzı köpürerek bütün Kürtler'in terörist olduğunu iddia ediyor. Yıllar önce ŞT'nin Keşanlı Ali Destanı'nı izlerken böyle bir fikre kapılmıştım. Haldun Taner'in Aziz Nesin'vari mevcut düzeni eleştiren sosyal mesajlarında alkıştan yıkılan salon iki dakika sonra her şey vatan için diye sahneye çıkan askerlerle birlikte de yıkıldı. Lakin bütün bunlar işin siyasi tarafı. Sosyokültürel boyutunu ele aldığımızda da durumun "trans" karakterini görüyoruz. Adamın kendi sansürlenmiş, vatan haini ilan edilmişken taklidine böyle bir prim verilmesi, ölümünü isteyenler tarafından öldükten sonra badem gözlü ilan edilmesi "translık" göstergesi değil de nedir? Baudrillard'ın kastı elbette ki bu değil, ama böyle çarpık bir zihniyetin sonucu / belki de nedeni.