8 Şubat 2013 Cuma

Biz ki kahvaltının mutlulukla ilgisine can-ı gönülden inanırız

Tatil günlerinin baş tacı uzun, kocaman, keyifli kahvaltılar değilse nedir ki? Haftasonuna bağlanırken bir kahvaltı dosyası derleyeyim dedim ben de, yemelerimin bir faydası olur belki. Gittiğim, sevdiğim, kahvaltı severlere tavsiye edeceğim mekanlar bunlar böyle. 
Hamiş: Ben peynir yemediğimden peyniriyle makbul yerler baştan diskalifiye. 

MODA

Kadıköy, Moda civarı ev hissidir, güzelliktir. Moda'da kahvaltının yeri de çok ayrı tabii.

Dodo

Waffle'cı Kemal Usta'nın devamında yer alan Dodo bir çok kahvaltı seçeneğinden işaretlediklerinizle kendi kahvaltı tabağınızı oluşturabilmeniz gibi bir artıya sahip. Yumurta çeşitleri falan bol bol hep herkes kafasına göre bir şey bulur bence. Yanında sınırsız çay ve ekmek servisi de mevcut. Özellikle çok lezzetli bir ürünü yok ama. Fiyatlar da moda standartlarında gayet makul. Haftasonları çok kalabalık olabiliyor, küçük bir yer, sessiz, sakin, huzurlu olamıyorsunuz pek ama büyük arkadaş gruplarıyla güzel güzel oturulabilir.

Moda Van

Arada bir değişiklik olarak otantik bir kahvaltı seçeneği olabilir. Moda Starbucks'ın karşı tarafında yer alıyor. Yeri çok hoş, yeşillikler içinde bir bahçe olması insanı sokaktan soyutluyor. Serpme kahvaltısı oldukça bol, klasik söğüş, bal-kaymak gibi standartlardan ziyade Van'a özgü kahvaltılıklar yer alıyor. Bilhassa bahar aylarında tercih edilebilir. Haftasonları kalabalık olma sıkıntısı elbette burada da mevcut; ama bir kere masa bulduktan sonra uzun uzun mayışabilir, çaya düşüp gazetelerinizi okuyabilirsiniz. Kişi başı 25'e falan geliyordu hatırladığım kadarıyla.

KUZGUNCUK

Ben Kuzguncuk'u çok uzak sanırdım eskiden, halbuki Üsküdar'dan Beylerbeyi tarafına 20-30 dk yürüme mesafesi, otobüsler minibüsler de geçiyor hem. Çok hoş, insana huzur veren bir semt kendisi, İstanbul'da yaşayıp da görmemek çok büyük ayıp. 

Pita

Kuzguncuk Caddesi'nde solunuza bakarak yürüdüğünüzde karşınıza çıkacak. Hamarat kadınların lezzetli yemeklerini sunan bu küçücük yerin hem kahvaltısı, hem zeytinyağlıları hem de tatlıları oldukça hoş. Ben kahvaltıya gittim sadece, diğerlerinde de çok fena gözüm kaldı hep. Klasik kahvaltı seçeneklerinin yanısıra pofidik pidelerle yapılan pitalarıyla ünlü, bunlar da pek hoş ama çok büyük ve doyurucular, ona göre hareket edin derim. Kendi yaptıkları reçelleri de yemeye doyum olmuyor. Fiyatları çok çok uygun.

EMİRGAN

Sütiş

Emirgan Sütiş boğaz kenarındaki yeri ve kalitesiyle diğer şubelerinden çok farklı. Özellikle dışardaki bölümde oturmak çok keyifli. Beni kahvaltının yanında verdikleri çeşit çeşit el yapımı ekmekle tavlıyorlar. Standart kahvaltı ürünleri mevcut, yumurta olarak sucuklu yumurta tarzı ürünleri daha güzel, menemenleri sanırım bol teryağıyla yapıyorlar, bana ağır gelmişti biraz. Börek konusunda da oldukça iddialılar, kıymalı kol böreği bayağı yenesi. Kişi başı 25 gibi bir fiyata geliyor burada kahvaltı.

RUMELİ HİSARI

Nar Cafe

Hisardaki kahvaltıcılar ünlüdür, en çok da Sade Kahve sanırım. Kendini beğenirim Sade Kahve'nin ama kahvaltısının çok da bir özelliği yoktur kanımca. Benim tercihim yanındaki Nar Cafe'den yana. Sevimli atmosferi, Boğaz'da olması gibi artılarının yanısıra kahvaltısı her türlü beğeniyi tatmin edebilir yönde. Menüsünde değişik değişik koocaman kahvaltı tabakları bulunuyor. O kadar büyükleri ki 1 tanesi 2 kişilik boyutunda, ortada büyük bir açlık yoksa böyle de yenesi. Kahvaltı tabakları çeşitli ülkelere ait, Amsterdam olanda bol bol peynir, bir başkasında bol bol şarküteri ürünü var vs. Benim favorim adı Demet İzmir'de olan. Bunların içinde french toast, pancake gibi arada kaçamak yapma kahvaltılıkları da mevcut. 2 kişiye rahat rahat yeten o kahvaltı tabakları 30 gibi bir şeydi yanlış hatırlamıyorsam.

BEBEK

Bebek Kitchnette

Kitchnette'in Bebek'teki yeri en güzeli sanırım. Zaten kahvaltı konusunda da oldukça başarılı. Kahvaltı servislerinde saat sınırının olmayışı da sevdiren bir etken. Ben buraya gitmişken standart kahvaltı yerine sadece haftasonları yaptıkları pancake ve croque madame tarzı ürünlerini tercih ediyorum, bayağı başarılılar şiddetle tavsiye ederim. 

BEŞİKTAŞ

Aslan payını Beşiktaş'a ayırmam ne en sevdiğim ne de en iyi olduğu için; tamamen bir Galatasaray Üniversitesi öğrencisi olarak burada geçirdiğim zamanın çokluğuna dair. Bir de söylemeyi unuturum, hepsinin de fiyatları çok çok iyi. Buranın da kahvaltıcıları benim "kahvaltıcılar sokağı" diye hitap ettiğim çarşıdan çıkışta cart yeşil Yağmur Cafe'yi görüp girdiğiniz ve sağa devam ettiğiniz, veya da Beşiktaş Hamamı'ndan girip sola döndüğünüzde gördüğünüz sokakta toplanmakta. 

Reçel Türevleri

2 sene önce açılıp kahvaltıcıların gözbebeği olan bu mekan küçücük, özelliği Türev'in annesinin Adana'dan yapıp gönderdiği muhteşem reçeller. Mevsimine göre bulunuyor, akla hayale gelmeyen şeylerin reçeli var. Aşağı yukarı hepsini tattım sanırım: elma, havuç ve karaduta özellikle dikkat. İlk açıldığında bilinmedik, çok tatlı bir yerdi. Pek kimse olmuyordu, uzun oturduğumuzda mis gibi fırından çıkmış kek ve kurabiye bile ikram ediliyordu. Sonraları pek popüler oldu, yer bulunamaz oldu, servis biraz bozdu. Bu senenin başından beri gitmedim ben de ama yine de şöyle güzel güzel keyifle oturup yemek yenecek yer açısından çok çorak olan Beşiktaş'ta bir vaha gibi. Menemenleri de güzel, omletleri çok başarılı değil. Reçellerini kreple de yiyiyebiliyorsunuz, güzel oluyor.

Çakmak Kahvaltı Salonu

Beşiktaş'ta dört şubesi falan var, adıyla müsemma, tam bir kahvaltı salonu. Oturmak falan keyifli değil ama kahvaltısı çok başarılı. Kaşarlı menemeni dillere destan, ben yemiyorum tabii ama tulum peyniri de çok seviliyor, sevenlerin yalancısıyım. Havanın güzel olduğu haftasonu günlerinde aşırı yoğun, kapısında kuyruk oluyor, haftaiçi daha rahat.

Pişi

Cart yeşil Yağmur Cafe'den sağa dönünce hemen sağda kalıyor, Reçel Türevleri'yle birlikte Beşiktaş'ın hem içinde oturmak isteyebileceğiniz hem de tatma duyunuzun  tatmin olacağı iki mekanından biri sanırım. Pişi hamur kızartması oluyor, tatlısıyla tuzlusuyla çeşit çeşit mevcut. Ben o kadar da yemeyeyim diye pişi yemiyorum genelde, diğer kahvaltıkları da yeniyor. Bir de burger konusunda bayağı iddialılar, beğendilisinden yemiştim ben bir kere, çok güzeldi. Yanında da hazır değil ev yapımı anneanne evi patatesi getirmeleri de tavlayıcı bir hareket. Mekanın kendisinin tatlılığını ve Wristcutters a Love Story'de Gogol Bordello'nun solistinin oynadığı karaktere çok benzeyen garsonu da söylemeden geçmeyeyim.



3 Şubat 2013 Pazar

Largo Desolato

2 yıldır methini duyup da gidemediğim Ekip Tiyatrosu'nun Largo Desolato'suna en sonunda gitme fırsatı buldum. Çok fazla övgüsünü duyduğumuz için belki, umduğumu bulamadım. Vaclav Havel Türkçe'de de yayınlanan kısa oyunları, Bildirim, Şeytan Çelmesi, Largo Desolato gibi oyunlarını okuyup çok sevdiğim bir yazar. Oyun okumayı, kara komediyi ve kafkaesk üslubu seven herkese de tavsiye ederim. Ekip Tiyatrosu göstermeci dekoruyla, oyuncuları ve seyircileri konumlandırışıyla interaktif ve açık biçim bir yorum seçmiş. Başta bunun Havel'in kafkaesk üslubuna hizmet ettiğini düşünsem de zaten küçük bir salon olan SahneHâl'de sürekli pata pata koşturulması, her oyuncunun sürekli bağırarak oynaması, sahnede de sürekli sert ve gürültülü dekor kullanımları izlemek 2 saati aşan bir oyun olması nedeniyle bir yerden sonra yordu. Kostüm ve makyajlar estetikti ve yine oyunun amacına hizmet ediyordu, oyunun başta bu kadar ilgi çekmesine neden olan da bu faktörlerdi sanırım. Oyuna kattığı artılara rağmen böyle bir metinle çalışıldığında ilk akla gelen reji fikrinin groteskvari makyaj ve Havel'in anlattığı distopik devlet bürokrasilerine ithafen siyah pantolon beyaz gömlek olduğunun bilincinde olmakta fayda var diye düşünüyorum. Aksesuar olarak kullanılan rozetler ise iyi düşünülmüş birer ayrıntı. Oyunla ilgili sıkıntı yaratan bir diğer mevzu da diyalogların akmayışıydı. Replik alış verişleri arasında çok fazla gereksiz es olması da oyunun takibini zorlaştırıyor, bir yerden sonra sıkıyor seyirciyi. Belki de oyunu 3 yıldır oynuyor olmalarına vermek gerek. Sonda söylenmesi gerekenleri başta söylemişim, oyunun konusuna gelecek olursak Largo Desolato distopik bir ülkede "aydın" olan Leopold'ün hem devletten hem de etrafından gördüğü baskıyı ve bunun yarattığı paranoyayı, eylemsizliği ve korkuları anlatır. Oyunun aynı zamanda yönetmeni de olan Cem Uslu (Leopold) ve Duygu Yetiş (Marketa)'in performansları diğer oyuncular arasında öne çıkıyor, ikisinin sahnesi oyunu bazı yorucu ve kakafonik sahnelerden sonra ayağa kaldırıyor. DT ve ŞT'nin klasik sahneleme tekniklerine alışmış ve farklı bir reji görmek isteyen, interaktif oyunları seven seyircilere tavsiye edilebilir. SahneHâl'e ilk defa gittim ben, yeri gayet kolay; Şişli metro ve otobüs duraklarına çok yakın, Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün hemen bitişiği. Bu arada karşısındaki Aşgana Gözleme'nin yoğurtlu gözlemelerinden tatmanızı ve gözlemecide caz çalmasına şaşırarak keyiflenmeyi tavsiye ederim. Her çarşama 20.00'de sanırım, öğrenci bileti 20 lira. Biz 4 kişi gittik oyuna; birimiz nefret etti, birimiz itici buldu, birimiz oldukça beğendi sanırım. Ben metni daha önce okuduğum, hatta Marketa-Leopold diyaloğunu Marketa olarak oynadığım için daha kolay takip edebildim, Ekip'in reji eklemelerini gözlemleyebildim, daha keyifli oldu. Can Yayınları'ndan çıkmıştı oyun, bulunabilir, okunabilir.